13 Mart 2007

KÜRESELLEŞME ve İNSAN ( II )

KENDİMİZİ KEŞFEDELİM

Dünün kölesi olmaktan kurtulalım!..
Küreselleşme denen olgu, mümkün olan bütün yönleriyle anlaşılır ve kavranılır hale getirilmedikçe, yaşamın her alanında, vereceğimiz kaybın ve çekeceğimiz acıların boyutu, kaçınılmaz olarak, büyüyecektir. Kırk köşeden,kırk ideolojik gözlükle bakılarak; kavranılmaz kılınan bu ortam, bir yandan yeni av alanları ve çağdışı kazanç kapılarının yaratılmasına, neden olmaktadır. Diğer yandan, her gün hepimizin ezberini şaşırtıp, ufkunu karartmaktadır! Ve hep birlikte üstünde patinaj yaptığımız, bir bataklıkta tutarak bizi; sürekli güç ve enerji kaybına uğratmaktadır…
Artık,karşılaşılan yepyeni olgu ve açılımları kavranılır kılacak,yeni kavramsal araçlara ve onları yaratacak yeni yöntemlere sahip olmamız gereği vardır. Bütün boyutlarıyla, küreselleşme olgusunu irdelemek, onun gerçekliğini yepyeni bir kavramsal zeminde oluşturmak zorundayız.Her olaya ya da olguya, bulunduğumuz zeminlerden bakma alışkanlığımızın yarattığı, yeni çatışma ortamları, bizleri evet ile hayır’ın, etki ile tepki`nin yıkıcı karşıtlığının, ö t e s i n e taşıyamamaktadır.
Yukarda önerdiğimize benzer, toplu terapi süreçlerinde, birlikte konuşmaya başlayarak; öncelikle kabuklarımızdan ve içine sığdırılamadığımız tüm tanımlarımızdan sıyırarak kendimizi, ( insan olarak) bulup, yakalayıp, kavramalıyız. Ve sonra da, birlikte konuşabileceğimiz ortamlarda,tüm olup bitenleri, olguları, kendi bütünlükleri içinde anlayıp, kavramaya çalışmalıyız.Ve böylelikle hem kendimizdeki, hem de dünyamızdaki değişim ve dönüşümün de ilk adımlarını atmalıyız.
Kendimize bir bakalım!Kimiz biz?..
Dini, etnik, mesleki,vb., kimlikleri bir an için atarsak, bir yana; ne kalır atılması mümkün olmayan bir kimlik olarak, kendimizde?..On beş milyon yıl önce, ata türlerimiz nefes almaya başladı, dünyamızda.Oldukça uzun bir evrim sürecinin ardından; dört beş milyon yıl önce, onlar iki ayaklarının üzerine dikilip, ellerini ovuşturarak ufka baktılar... Küçücük beyinleri, koca elleriyle, kendilerini geliştirip, dünyalarını değiştirerek, uzunca bir yol kat ettiler. Ancak otuz, otuz beş bin yıl önce, son ata türümüz homo sapiens sapiens ; bugün taşıdığımız kimlikle, yürüdü geldi, o günden bu güne, insan olarak dünyamıza. Eğer bugün, İnsan olarak bakabilirsek kendimize, bir birimize, geçmişimize; yarınımızı, daha rahat görürüz. Eğer İnsan olarak birlikte yürürsek, dünden bu günümüze, nasıl görünür acaba, dünyamız gözümüze?..

Sürdürülebilir yaşamın aklına doğru...
Küreselleşme, aynı zamanda bir küresel entegrasyon ve bütünlenme sürecidir. Sistemin, küresel bir bütünlüğe ulaşmakta olduğu, piyasa ekonomisinin, tüm kurum ve yapılarıyla, dünyayı hızla bütünlemeye yöneldiği bir evreyi, yaşıyoruz. Sermayenin, emeğin ve tüm metaların, önlerindeki engelleri yıkarak; sınırları aşmakta olduğu bir çağdayız. Bilginin, dolaysıyla verimliliğin, kaçınılmaz yol göstericiliğinde yaratıcı beyin gücümüzle, kölesi olmaktan kurtulmaya çalıştığımız, beden gücümüzün; en verimli, en donanımlı birlikteliğini, bütünlüğünü oluşturabileceğimiz bir evredeyiz.Ancak; bu bütünlük içinde yarınlarımızı, dünyamızı, küremizi yeniden sürdürülebilir bir yaşamın ORTAMI yapabiliriz.
Bütünlenmekte olan bir dünyanın, çok yönlü gerçekliklerini ve içinden geçmekte olduğu değişim, dönüşüm sürecini, nasıl anlayıp,kavrayabiliriz?.. Dünün gerçekliğini, çıkarlarımızın parçalılığında, karşıtlığında kavramamıza(!) neden olan; ideolojik( gerçekliği parçalarda kavramaya çalışan) bakış açılarımızla anlayıp, kavramamız mümkün değildir.Tüm dünyada yaşanan ve bugüne kadar bedeli de, oldukça ağır ödenen, artık sürdürülebilir olmadığı da ayan beyan olan, yaşam deneyimimize; eleştirel bir gözle bakabilmeliyiz. Onu çok yönlü sorgulamalıyız. Bizi kör eden, her türden ve renkten ideolojik gözlüklerimizi, kırıp, atmalıyız. Ve temizleyebildiğimiz kadar çıplak, temiz gözlerle bakarak kendimize ve çevremize; sürdürülebilir bir yaşam için, dünyamızda atacağımız, yeni adımların kararını vermeliyiz...

Yurdaer Erşan

Hiç yorum yok: