19 Aralık 2006

BAKIŞ AÇISI

BAKIŞ AÇISI

Gördüğümüz her şey,yani bize göre gerçeklik,baktığımız yere ve görmek istediğimize göre biçimleniyor.Tıpkı bir kamera ya da fotoğraf makinesinin gözüyle bakar gibi bakıyoruz hayata.Tüm duyu organlarımızla, algıladığımız algılayabildiğimiz kadarıyla, sürekli akan ve değişen bu gerçekliği, bir biçimde alıyoruz kaydımıza. Kaydımız öncelikle, kullandığımız teknik araç-gerecimizin niteliğine yani algılama gücümüzün gelişkinliğine ve donanımına bağlı olarak biçimleniyor.Kullandığımız filtrelere bağlı olarak, aydınlanıyor. Taktığımız ideolojik gözlüğün filtresinden ışık alıyor.Bunun yanında bilgi birikimimize, deneyimimize, bağlı olarak biçimleniyor. Sonunda, tüm bu alanlarda farkında olarak ya da olmayarak yaptığımız seçmelerimize uyarlı bir bütünlüğe,bir gerçeklik kaydına ,bir gerçeklik kavrayışına ulaşıyoruz.
Konumlarımıza ve durumlarımıza göre, bakış açımız ve dolaysıyla gerçeklik kavrayışımız farklılaşıyor. Bizi kendimiz yapan tüm değerler, içinde yer aldığımız tüm yapılar ve alanlar, yaşamımızın o kertesinde bizi belirleyen, konum ve durumumuzun koordinatlarıdır.Bizi kendimiz yapan ve başkalarından ayıran, farklılaştıran ve tanımlayan sınırlarımızdır. Dünyaya gözümüzü açarken kendiliğinden işleyen, daha sonra da kısmen bilinçli seçmelerimizle de biçimlenip, gelişen, değişen bir süreçtir yaşam. Bakış açımız da yaşamımızın her evresinde, değişen konum ve durumumuza bağlı olarak değişip, biçimlenebilir.
. Ortak ya da benzer konum ve durumda olanların bakış açılarında, gerçekliği algılama ve kavramalarında da bir benzerlik,bir ortaklık oluşur.İlişkide olduğumuz her çevrede,tüm katmanlarıyla bizi kuşatan her toplumsal yapıda konumlananlarla, her kertede paylaştığımız tüm değerler; onlarla ortak bakış açımızın belirleyicisidir.Farklı çevrelerde, farklı toplumsal katmanlarla kuşatılmış ve farklı değerleri paylaşanların da farklı bakış açılarına sahip olmaları gayet doğaldır. Mesleki,etnik, sınıfsal, ulusal, dinsel vb. faklılıklar, bakış açılarını farklılaştıran en önemli tarihsel kategorilerdir.Kaçınılmaz farklılaşmaların bize taktırdığı farklı-karşıt ideolojik gözlüklerle sürdürdüğümüz bir varoluş mücadelesi içindeyiz.Etnik,sınıfsal,ulusal ve dinsel her türlü çatışma ve kavgalarda bizler her şeyimizle yok olurken bile, içinde yer aldığımız s i s t e m i n, gelişmesine, kendini yenilemesine, birikiminin çoğalmasına hizmet ediyoruz. Ve farkında olmadan sistemi limitlerine taşıyoruz.
Mübadele ilişkilerinin, üreme ve üretim ilişkilerinin, iş bölümünün, güç ilişkilerinin, mülkiyet ilişkilerinin ve benzerlerinin kaçınılmaz olarak parçalayıp, farklılaştırdığı, çoğu kere de birbirine kırdırdığı insan soyunun bir dalında, bir tohum gibiyiz bizler. İçinde boy attığımız sistemin bu gün ulaştığı evre; her birimizin insan g i b i değil, gerçekten birer İ n s a n olarak, tüm yaratıcı-üretici potansiyelimizi harekete geçirip,ortak yarınlarımızı birlikte kurabilmenin olanaklarını da sunuyor bize.Yaşamakta olduğumuz bu zorunlu süreçte her birimiz katkımızla ve yaratılarımızla, kavgalar içinde, kayıplarla da olsa soyumuzun geleceğini, dokumaktayız. Birlikte bu geleceğe sahip çıkarak, birlikte ona doğru yol alabilmek için; öncelikle bizi parçalayan farklılıklarımızı, birbirimizi yıkan,yok eden güçlere dönüştüren, sistemin zorunluluklarının bilgisiyle donanmalıyız.
Dünden bugüne, içinde yaşadığımız bu tarihsel gerçekliği birlikte kavrayıp, aşarak, kendimizi ve birbirimizi bütünlemeye çalışmalıyız. Bunun yolunu bulmalıyız.Ancak o zaman bütünlenmemize engel olan, yaşadığımız tüm gerçekliklere bütünlenmiş bir İnsan gibi bakmamızı önleyen; bugüne kadar ancak bir parçamızda yaşayan bir insan g i b i bakmamıza neden olan, ideolojik gözlüklerimizi çıkarabiliriz. Birlikte, bütünlenmiş bir İnsan olarak bakabilirsek çevremize ve Dünyaya , bakış açımızın odağına Bütünlenmiş İnsanı yerleştirebilirsek, değişecek gerçekliği hayal edebiliyor musunuz..?

29 Eylül 2006

KÜÇÜLEN DÜNYA ve BÜYÜYEN İNSAN

Gerçekte ne küçülen bir dünya ne de büyüyen bir insan var ortada.Tam tersine,ideolojiler ve onların yarattığı yanılsamalar dünyasındayız hala.Kendimizi küçülten,beyinlerimizi binbir türlü hiyerarşinin taş basamaklarında bırakmaya zorlayan bir sistemin tutsağı olan insanlarız(!).Her birimiz; birgün biryerde gözümüzü açıp ayağa kalkarak, ilk adımımızı atıp yola koyulduğumuz şu koca dünyada; tamamlamaya çalıştığımız bir yaşam turundayız . Biryandan;kuşak,kuşak yaratıp-elden ele geleceğimize devrettiğimiz, bilgi,beceri ve birikimimizle , kimi zaman da körü körüne yıkıp-yokettiklerimizle, ortak geleceğimizi dokuyoruz.Diğer yandan da farkında olmadan insan gibi yaşamanın , gerçekten insan olmanın gerekli ve yeterli koşullarını oluşturuyoruz...Dünyayı küçültecek ve insan(!)ı İnsan olarak bütünleyip,büyütecek biziz.Biz insanlarız(!).Yeter ki kendimizi, Dünyamızı ve kaçınılmaz olarak içinde yaşadığımız Sistemi iyi tanıyalım.Ancak o zaman kendi parçalanmış dünyamızla içinde yeraldığı ilişkiler ağında (Sistemler Bütünlüğünde) akan bu parçalanmış gerçekliğimizi görüp , algılayabiliriz.Kavranması mümkün olan tüm yönleriyle kavrayabiliriz. Gerçekliğimizle bir parçası olduğumuz İnsanın bütünlenme sürecinde etkin bir rol oynayabiliriz.