29 Ocak 2007

KÜRESELLEŞME VE İNSAN

KÜRESELLEŞME
VE
İNSAN

Küreselleşme yolunda...
Yıllardır kamu oyunu,enflasyon canavarı ile oyalayan ve uyutanlar küreselleşmeyi de bilinemez ve kavranılamaz kılmak için, ellerinden geleni, artlarına bırakmadılar.Hele seksenli yıllardan bu yana, tıpkı bir tsunami gibi ülkeyi çarpan, sistemin bu yeni dalgasına; sağdan, soldan,ortadan,hangi yandan bakarsak bakalım,bunun ne menem bir dalga olduğunu, bütünüyle kavrayamadık. Böyle her birimiz bir köşeden bakarak, gerçek budur diyerek, yapıştığımız filin kuyruğunda, gerçekliği yakalamamızın mümkün olmadığını da, göremedik. Çeyrek asırdır, dünyayı sarsan, dayattığı tüm yapısal değişim ve dönüşüm sorunlarıyla, ulusları, toplumları ve insanları var olma,yarınlarda kendileri için, vazgeçilmez bir konum elde etme gibi yaşamsal sorunlarla, yüz yüze getiren bir süreç bu.

Çıktık uzun acılı bir yola....
Bu yepyeni sürece uyum sağlamada, gerek toplumumuz, gerek toplumsal kurumlarımız ve en önemlisi de insanımızla yaşamamız gereken değişim ve dönüşüm sorunlarında, kat ettiğimiz yola dönüp de, şöyle bir göz attığımızda: Sistemin doruklarından ve çevremizden esen rüzgarlara göre, yol almaya çalışan gemimiz, hala rotası bile pek net çizilmemiş bir yolda, giderek kabaran puslu sularda,sık sık kaptanla tayfa değiştirip, sağa sola yalpalayarak yol alırken; bizler tıpkı dün olduğu gibi, bugün de hemen her alanda kendimizi tutuklusu ve tutkunu kıldığımız bir yuvarın içinde ,buyrukçu bir babanın gölgesinde, çaresiz mensubu olduğumuz, taassupla savunduğumuz bir çetenin, grubun, cemaatin, tarikatın, partinin bir fersiz neferi olarak, bize tutturulan yolda, çıkarımızı kollamak ve var kalmak adına dolanıp gidiyoruz. Seçtiğimiz, seçemediğimiz kılavuz kaptanların ve tayfalarının rehberliğinde neler yitirmedik bugüne kadar, bu hasbelkader gidişatta. Zaman yitirdik, beyinleri hasta ettik, bitirdik. Enerji ve itibar yitirdik ve en önemlisi de kuşaklar yitirdik?

Açtık gözlerimizi bir hayra!..Ama...
Üç- beş yıl önce birden ufukta, çok önceleri kapısını çaldığımız, uzun süre, yolunu belleyip de; epeydir gözden yitirdiğimiz AB yi, eski gözlüklerle yeniden keşfettik. Zor zahmet gemimizin rotasını bağlamaya çalışırken bu iskeleye, artarda gelen yeni dalgalar ve sarsıntılar, tüm siyaset tayfasını ve başındakileri sildi, süpürdü bir kenara attı. İktidarsız iktidarların ellerinden kurtulup,yeni bir düzene kavuşalım, AB kapısından da Allah`ın izniyle geçip, gerdeğe girelim diye; rüyalara, hülyalara dalarken, çarşaf listeleriyle yeni kaptan ve tayfalarına, buyurun, iktidar sizin dedik...
Yeni seçilen kaptan ve tayfası,önlerinde yol haritası yollarını bulmaya, çalışırlarken, bizler; libero-muhafazakar bir salatayla beynimizi yemeye, yaşadığımız süreçte, fersiz aydınlarımızın aydınlığında, burnumuzun ucunu ancak görerek , beynimizi, yüreğimizi ve umutlarımızı karartmaya devam ediyoruz. Muhafazakar-demokrat bir dümteğe,liberal güfte döşeyerek; bir yandan tüm dünyayı harmanlayıp, işe, aşa, çorba başa katkı sağlamaya çalışırlarken; giderek soyulup, soğana dönen bizler, küçük mutluluklar, artan umutsuzluklarla baktık AB ye, ABD ye, yarınlarımız diye...Tüm gün ekranlarda Euro-dolar, borsa ?haber kovalamacısında;? hayırdır!..deyip ? hayretle bakarken, olup bitene, biraz açınca gözlerimizi fark ettik ki; düzen dönmekte sanki eskiye. Kaptan zaman zaman dümeni bırakıp, toplayıp erbabı ticareti yanına, çıkmaya başladı turneye. Rotasından kaymaya başlayan gemi, hız kesip, tornistan ederek, başladı yeniden karanlık sularda dolanmaya. Sağa sola yalpa vurmaya. Dün bugün yol gösteren kim varsa gemide, eski günlerini ve düşüncelerini yad etmeye dalarak, paslı çivileri yerinden oynayan teknede, kah tekrarlayarak,kah bozarak ezberlerini, avara kasnak gibi dolanmaya başladılar.Bir yandan tüm siyaset tayfası, kendi siyasal geleceklerini hazırlama ve pekiştirme telaşında,verirlerken çevrelerine talkımı, ümmet de, Devlette babalığı takdis edüp, çalıştırarak maişet motorunu: ? Öl de ölelim...sağlıkla ahreti görelim!..? der gibi, çayır çimen, bölük bölük iş- aş için yayılmakta sathı vatana. Çok az da olsa kendisine, ulus-millet diyebilen kesimin içinden birileri, başladı yavaş yavaş, eskiyen gözlüklerini çıkarıp; gözlerini ovuşturmaya. İçlerinden kurulmakta olan yeni bir dünyaya açabilenler gözlerini, farkına vardılar ki; ancak kafa kafaya vererek atabilecekler, YARINA ilk adımlarını..

Doğmalıyız yeniden ...Yaşadığımız dünyaya!..
Büyüklerimizin ufuktaki AB limanına gidiş-giriş yollarında bilinemez bir atalet içinde oldukları, sezilince kimi mahfillerce; sözüm ona karşıtlar, türlü çeşitli ? anti ?ler ve ezeli muhaliflerce, geç kalmadan başlatıldı halk dalkavuğu söylemler koro halinde: Bildik-klasik içeriklerle muhalif-nameler halinde!..
Şimdilerde, kimileri bu gönülsüz Batı yolcusu muhafazakar-demokrat düzene ve iktidarına bir alternatif, kimileri yeni bir seçenek peşinde. Kimileri, ?Ne gerek var bunca yola, dön geri, ileri Marş!..?,diye ünleyerek, yerinde say-maya çağrı çıkarmakta. Kimisi ?Gir koluma çark et sola!..? diye ses vererek, envai çeşit sol içinden bir muhal-afet oluşturmaya çalışmakta.Ve medyanın her türünde ,hemen her gün, her köşeden bir bakış, yada toplu bakışla, içinde bulunduğumuz bu hale bir çare sunulmakta. Sular hızla akmakta, zaman zaman akıntıdaki gemi doğu ile batı arasındaki gel-git de sürüklenmekte... Oysa, gerçekten de ne yapmakta, nereye gitmekte olduğunu, bütünlenen bir dünyada, nasıl bir biçimlenişin ilk ama önemli adımlarını, atmakta olduğunu, algılamakta zorlandığımız, bir AB var karşımızda.? San ki, bir cazibe merkezi !..? gibi, bizi bir çekiyor kendine, bir iteliyor. Ve şaşırtıyor!... ?Numara yapma bana!.. Gayrete gel. Yalpalayıp,yuvarlanma!.. Ver elini, kalk ayağa. Kendine çekidüzen ver!.. ?derken bir yandan, ?Kurallarımı kabul etmek, yetmez. Uygula artık. ?diyerek diğer yandan, silkeliyor bizi, tehdit ediyor..Biz hala geleneksel alışkanlıklarımızla, yaşamın her alanında, ortalığı birbirine katarken, olup biten her şey karşısında, üç maymunu oynarcasına toptan susup,sağa- sola bakıp, kararsız- şaşkın, oyalanırken; AB, hiç görmediğimiz, alışık olmadığımız bir muhalefet gibi davranıyor. Şaşırtıyor hepimizi.?Artık dayak atmayın kadınlarınıza!.. ?diye, dünya alem önünde kınıyor bizi!.. Biz ise, ? Kim yaptı bu ispiyonajı!..? diye, gemide hır çıkarmanın fırsatını kolluyoruz..Sanki mümkün olsa, dönüp kapanıp kendi üstümüze, bu dünyadan kurtulup; öteki,. eski dünyaya dönüşe geçmek için fırsat kolluyoruz...
Acaba bu gidişle:Uyanıp da bu ashabı keyf uykusundan, sistem içinde yarınlara yelken açabilecek, özgürlükçü-demokrat-katılımcı ve aynı zamanda çoğulcu bir yapılanmayı , oluşturabilecek miyiz? Böyle bir yapılanmada temel unsur olması gereken insanımızın, beşerin bağrında kendini keşfedip, bütünleyerek yaratması için; gerekli terapi sürecini başlatabilecek miyiz? Yaşadığımız bu tarihsel süreci, resmi tarih, gayri resmi tarih, sınıf mücadeleleri tarihi, vb.,vb. tarihler dışında; insanı odağına yerleştiren, ve onun varoluş süreci üzerinde yürüyen, yeni ve bütünlükçü bir tarih olarak oluşturabilecek miyiz?..Kurumlarıyla birlikte toplumumuzun, değişim ve dönüşümünün gerçekleştirilmesinin önündeki engellerin; yaşanan sürecin bilinçli olarak kavranılarak, hızla aşılabilmesinin, ilk adımlarını atabilecek miyiz?!..
Yoksa, sistemin tüm dünyaya yaşatmaya başladığı bu sancılı süreçte; onu, anlayıp kavrayarak, gerekli değişim ve dönüşümleri yerinde, zamanında gerçekleştiremeyenlerin, içinde kayıp, debelenerek, kaybolacakları karanlık zamanlara, bekleme odalarına yada son vagonlara umutsuzca gözümüzü dikip; bekleyecek miyiz?..
Kavramada zorlanarak, dön geri boruları çalmaya başladığımız, bu yeni dünyanın eşiğinde, sistemin bu yeni evresinde, anlasak da, anlamasak da, korksak da paniklesek de, ne bu dünyayı, ne de bu sistemi terk edip gidemeyiz. Yarınlarda varolmak, yaşar kalıcılığımızı insan gibi sürdürmek ,önümüzdekini iyi kavramamıza bağlı!..Var olan gücümüzle değil!..Yeniden keşfedeceğimiz beynimizin ve aklımızın, bizi ademoğlundan farklı kılan gücüyle...

Yurdaer Erşan

Hiç yorum yok: