22 Mart 2007

KÜRESELLEŞME ve İNSAN (IV)


Sürecin kaçınılmaz olarak parçalayıp şaşı ettiği, dualizmin AKIL YARILMASINA uğrattığı beynini, yeniden bütünlemek gibi temel bir sorunla burun buruna insan. Akıl gücünü toparlamadan, bütünlemeden, onu yaşadığı gerçeklik karşısında şaşkına çeviren akıl karmaşasından kendini kurtarmadan, kıyamdan kurtulamayacağını da gördü. Bu epileptik sendrom kavranılıp, aşılmadan, aklın gücünü bütünlemek, etkin ve egemen kılmak mümkün değildir. Sürdürülebilir bir yaşam için, dayatan, zorunlu değişim ve dönüşümleri gerçekleştirmek de mümkün değildir...
Birlikte yaşanacak toplu terapi süreçlerinde ancak, varoluşumuzdan bugüne kadar yüklendiğimiz, bugün için kendimizi tanımlayan, tüm giydirilmiş üst kimliklerden, ve aidiyet kabuklarımızdan soyunup, arınabiliriz. Böylesi ortamlarda, platformlarda, tüm ideolojik bağlarımızdan kendimizi sıyırarak, atarak maskelerimizi ve kara gözlüklerimizi; doğal ve sosyal çevremizde, bir değişim ve dönüşüm pratiğinin ilk adımlarını atabiliriz. Ve ancak böyle bir hareket ve pratik içinde; bütünleyici bir bakış açısını inşa edebilir, bütünlenme ve bütünleme yolunda sağlıklı bir yürüyüşe çıkabiliriz. Ve geleneksel siyaseti, siyasi yapılanmayı tarihin çöplüğüne atacak, yeni ve açık bir hareketi başlatabiliriz.
Bu hareket, tüm toplum sathında, kendimize ve dünyamıza, yepyeni çağdaş bir donanımla bakıp, onu kavrayan; dinamik bir bilgilenme sürecinde yaşayan ve etkin olabilen, bir hareket olabilir. Böyle bir hareket, bizi insan kılan temel gücümüzü, yani aklımızı, bilgimizi ve birikimimizi gerektiği gibi, yaratıcı, üretici bir güç olarak yatayına örgütler. Bu gücün denetiminde olması gereken sert gücümüzü de, yani eylem gücümüzü toparlayarak, siyasal hareketi; ÖZGÜRLÜKCÜ DEMOKRASİNİN, KATILIMCI, ÇOĞULCU ortamında, yatayına örgütleyebiliriz. Oynanması gereken,yaşam oyununda; yaratıcı, üretici ortak gücümüzün, denetimine alacağı tüm eylem gücümüzü kullanarak; tutsağı olduğumuz, çevremizle, birlikte; bizleri çürüten, yapı ve engelleri temizlemeye çalışabiliriz...
Böylece,kendisini bukağılarından kurtaracak olan beşer, insan olma yolunda atacağı her adımda, özgürleşip dışa vuracak olan aklını, yumuşak gücünü; insan olarak kendisi ve türü için en etkin ve en verimli olarak kullanmanın tadını ve tatminini yaşayacaktır. Bunu hissedecek ve görecektir.

Yurdaer Erşan

18 Mart 2007

Posted by Picasa
KÜRESELLEŞME ve İNSAN ( III )


Öncelikle;bütünleyici bir bakış açısı...
Çağdaş bilimsel açılımlar,özellikle doğa bilimlerinde “ Kaos kuramı, Kuantum kuramı, Bilgi kuramı, Sistem bilimi ,Sosyoloji , Antropoloji vb.” alanlarda kaydedilen gelişmeler, yarattığımız teknolojilerde ulaştığımız yeni düzeyler, gözlerimizdeki perdeleri zorluyor. Bizler, bu yeni çağı dünüyle, bugünüyle ve yarınlara yönelik olası açılımlarıyla; gerekli bütünlüğü içende, algılayıp kavrayabileceğimiz, büyük bir bilgi ve deney birikimine sahibiz. Gelişmişlik düzeyimiz,bu kaynaklara ulaşım ve paylaşım tekniklerini, ve yepyeni kavramsal araçları bizlere sunuyor. Bu yepyeni, çağdaş teknikler, kavramsal araçlar, düşünce ufuklarımızı ağartacak. Gözümüzü açacak. Çıplak gözle, aklımızı, beynimizde yeniden yerine oturtacak. Artık gereksizliği açık olan, ideolojik gözlükleri attırtarak, yeni gerçeklikleri kavrama olanağını veriyor. Yarınlarda varolmak ve yaşar kalıcılığımızı sürdürmek zorunluluğuyla, kapısını çalmak durumunda olduğumuz gerçeklikler de, bize bunu dayatıyor. Bizleri bütünlükçü bir bakış açısına yönelten de işte bu karşı karşıya olduğumuz gerçekliklerdir.
Gerçekliğe bu çerçeveden baktığımızda, yaşamsal bütünlüğümüzün temelinde yer alan mübadele ilişkileri sisteminin en gelişkini olarak nitelenen, kapitalist sistemin; her alanda, bir bütünlenme süreci içersinde olduğunu görüyoruz. Açık akar bir sistem olan beşer`in de( Tıpkı tüm diğer canlılar gibi o da, ancak doğadan enerji alıp, vererek yaşar. Ve onlardan farklı olarak; değiştirip dönüştürdüğü doğa ile kendi doğasını yaratarak ve onu geliştirip, bütünleyip, büyüterek; türünün yaşar kalıcılığını sürdürür.)kaçınılmaz olarak parça parça olduğu ve kendisini parçalarında yitirip, sayılarla toplanacak kertelere indiği; uzunca bir tarihsel serüvenin, sonuna geldiğini biliyoruz. Bugün, yepyeni bir bütünlükte kendimizi, İnsan olarak keşfetmenin arifesinde, insan olarak tarihimizin, yeni bir evresinin de eşiğinde olduğumuzu görüyoruz.
Otlayarak, avlanarak uzunca bir süre, yaşamını sürdürebilen beşer; bir yandan toprağı ekerek, diğer yandan hayvanlara çoban olup göçerek, dünyayı keşfederken: Yetersizliğinin ve kendine yetmezliğinin de farkına varmıştı.
Gelişkin beyninin kendisine hissettirdiği yepyeni ihtiyaçlarla, yani kendine yetmezliğinin sınırsızlığıyla, bedeninin,yani doğasının yetersiz gücü arasında sıkışan bu varlık, zorlu bir varoluş mücadelesi verdi. Binlerce yıllık bir tarihsel serüvenin sonunda, kendisinde, onu İnsan olarak ayırt edecek olan, en gelişkin ve farklı yönünü, yaratıcı üretici gücünü ve onu besleyen kaynağı keşfetti. Beynini, gıdası bilgiyi ve onu oluşturmak, beslemek için gerekli boş zamanın değerini de keşfetti.Var gücüyle türünün başına çöreklenerek, güç ilişkilerinin ilk örneğini verdi. Ve türünü kendine köle kılarak, dikeyine iş bölümünün ve güç bölünmesinin ilk adımını attı. Farkında bile olmadan güç ilişkileri sisteminin kaçınılmaz doğuşunu gerçekleştirdi.
Köle yi yarattı ve Köleci oldu. Türü arasında sopanın gücü ve zoruyla yürütebildiği mübadele ilişkisini ve mübadele ilişkileri sistemini, en büyük icadı olan PARA ile, tıpkı bir kar topu gibi, öyle bir yuvarladı ki; bir yandan Efendi oldu, Bey oldu, dünyayı parsellemeye koyuldu. Devletler kurdu. İnsanlar, birbirini vurdu, kırdı. Türünü, kırıma, soyunu kıyama uğrattı.
Para SERMAYE, patron KAPİTALİST olurken, kar, çıkar için tüm güçleriyle insanlar, birbirlerini kırdılar. Güçlü kişiler ve uluslar, güçsüz kişiler ve uluslara hükmettiler. Güçlüler, yönetenlerdi, artık her alanda. Yönetilenler ise, kölelikten, işçiliğe her türden yoksunluğu yaşayarak, en derinlerden, diplerden, dalga dalga geldiler bu günlere. Beşer , farkında ve bilincinde olmadan, mübadele ilişkileri sisteminin bir alt ve tarihsel yapılanışı olan, güç ilişkiler sisteminin parçaları haline geldi. Oluşturduğu güç ilişkileri siteminin, tarihsel evrim sürecinde; sistemin en gelişkin ve son evresi olan kapitalist düzen’ in içinde, yaratıp, üreterek, ürettiklerinin müşterisi olup tüketerek, bugünlere geldi.
Parçalanmış gücünü, nitel ve nicel olarak dönüştürüp geliştirdi. Bu gün, kendini bir insan olarak BÜTÜNLEYEBİLECEĞİ ,objektif koşulların artık oluştuğu, bir dünyanın kapısında...
Beşer, yetersiz sert gücünün “ Hardware “in, bir başka deyişle yoğun emeğiyle, yaratıcı, üretici gücünün, “ Software “ in türlü çeşitli birlikteliğinde, çok ağır bedeller ödeyerek, dünyasını kurmaya çalışıyor. Dünden bugüne, kendini var etmek adına, kaçınılmaz olarak, yıkıp, tahrip ettiği doğasını, dünyasını; yeniden sürdürülebilir bir yaşam alanına dönüştürebilmenin sancılarını çekiyor. Nihayet küreselleşmenin bu kertesinde, sürecin odağındaki kendisini, yeniden keşfetmek gibi bir sorunla burun buruna geldiğini hissediyor. İnsan olmanın anahtarının da, kendisinde yeniden sahip olması gereken beyninde olduğunu, görüyor...

Yurdaer Erşan

13 Mart 2007

KÜRESELLEŞME ve İNSAN ( II )

KENDİMİZİ KEŞFEDELİM

Dünün kölesi olmaktan kurtulalım!..
Küreselleşme denen olgu, mümkün olan bütün yönleriyle anlaşılır ve kavranılır hale getirilmedikçe, yaşamın her alanında, vereceğimiz kaybın ve çekeceğimiz acıların boyutu, kaçınılmaz olarak, büyüyecektir. Kırk köşeden,kırk ideolojik gözlükle bakılarak; kavranılmaz kılınan bu ortam, bir yandan yeni av alanları ve çağdışı kazanç kapılarının yaratılmasına, neden olmaktadır. Diğer yandan, her gün hepimizin ezberini şaşırtıp, ufkunu karartmaktadır! Ve hep birlikte üstünde patinaj yaptığımız, bir bataklıkta tutarak bizi; sürekli güç ve enerji kaybına uğratmaktadır…
Artık,karşılaşılan yepyeni olgu ve açılımları kavranılır kılacak,yeni kavramsal araçlara ve onları yaratacak yeni yöntemlere sahip olmamız gereği vardır. Bütün boyutlarıyla, küreselleşme olgusunu irdelemek, onun gerçekliğini yepyeni bir kavramsal zeminde oluşturmak zorundayız.Her olaya ya da olguya, bulunduğumuz zeminlerden bakma alışkanlığımızın yarattığı, yeni çatışma ortamları, bizleri evet ile hayır’ın, etki ile tepki`nin yıkıcı karşıtlığının, ö t e s i n e taşıyamamaktadır.
Yukarda önerdiğimize benzer, toplu terapi süreçlerinde, birlikte konuşmaya başlayarak; öncelikle kabuklarımızdan ve içine sığdırılamadığımız tüm tanımlarımızdan sıyırarak kendimizi, ( insan olarak) bulup, yakalayıp, kavramalıyız. Ve sonra da, birlikte konuşabileceğimiz ortamlarda,tüm olup bitenleri, olguları, kendi bütünlükleri içinde anlayıp, kavramaya çalışmalıyız.Ve böylelikle hem kendimizdeki, hem de dünyamızdaki değişim ve dönüşümün de ilk adımlarını atmalıyız.
Kendimize bir bakalım!Kimiz biz?..
Dini, etnik, mesleki,vb., kimlikleri bir an için atarsak, bir yana; ne kalır atılması mümkün olmayan bir kimlik olarak, kendimizde?..On beş milyon yıl önce, ata türlerimiz nefes almaya başladı, dünyamızda.Oldukça uzun bir evrim sürecinin ardından; dört beş milyon yıl önce, onlar iki ayaklarının üzerine dikilip, ellerini ovuşturarak ufka baktılar... Küçücük beyinleri, koca elleriyle, kendilerini geliştirip, dünyalarını değiştirerek, uzunca bir yol kat ettiler. Ancak otuz, otuz beş bin yıl önce, son ata türümüz homo sapiens sapiens ; bugün taşıdığımız kimlikle, yürüdü geldi, o günden bu güne, insan olarak dünyamıza. Eğer bugün, İnsan olarak bakabilirsek kendimize, bir birimize, geçmişimize; yarınımızı, daha rahat görürüz. Eğer İnsan olarak birlikte yürürsek, dünden bu günümüze, nasıl görünür acaba, dünyamız gözümüze?..

Sürdürülebilir yaşamın aklına doğru...
Küreselleşme, aynı zamanda bir küresel entegrasyon ve bütünlenme sürecidir. Sistemin, küresel bir bütünlüğe ulaşmakta olduğu, piyasa ekonomisinin, tüm kurum ve yapılarıyla, dünyayı hızla bütünlemeye yöneldiği bir evreyi, yaşıyoruz. Sermayenin, emeğin ve tüm metaların, önlerindeki engelleri yıkarak; sınırları aşmakta olduğu bir çağdayız. Bilginin, dolaysıyla verimliliğin, kaçınılmaz yol göstericiliğinde yaratıcı beyin gücümüzle, kölesi olmaktan kurtulmaya çalıştığımız, beden gücümüzün; en verimli, en donanımlı birlikteliğini, bütünlüğünü oluşturabileceğimiz bir evredeyiz.Ancak; bu bütünlük içinde yarınlarımızı, dünyamızı, küremizi yeniden sürdürülebilir bir yaşamın ORTAMI yapabiliriz.
Bütünlenmekte olan bir dünyanın, çok yönlü gerçekliklerini ve içinden geçmekte olduğu değişim, dönüşüm sürecini, nasıl anlayıp,kavrayabiliriz?.. Dünün gerçekliğini, çıkarlarımızın parçalılığında, karşıtlığında kavramamıza(!) neden olan; ideolojik( gerçekliği parçalarda kavramaya çalışan) bakış açılarımızla anlayıp, kavramamız mümkün değildir.Tüm dünyada yaşanan ve bugüne kadar bedeli de, oldukça ağır ödenen, artık sürdürülebilir olmadığı da ayan beyan olan, yaşam deneyimimize; eleştirel bir gözle bakabilmeliyiz. Onu çok yönlü sorgulamalıyız. Bizi kör eden, her türden ve renkten ideolojik gözlüklerimizi, kırıp, atmalıyız. Ve temizleyebildiğimiz kadar çıplak, temiz gözlerle bakarak kendimize ve çevremize; sürdürülebilir bir yaşam için, dünyamızda atacağımız, yeni adımların kararını vermeliyiz...

Yurdaer Erşan